28 Ağustos 2014 Perşembe

Görünmez Doğulmaz Görünmez Olunur

Nasıl mı? Siz hiç birinden 10 sayfalık bir mektup aldınız mı? Hayır mı? O da almamıştı ki zaten. Bir farkı vardı sizden mektup almamıştı ama yazmıştı. Tam 10 sayfa yazmıştı, daha da yazardı bıraksalar.  Az kalmıştı sayfalar ona. Yetmemişti milyonlarca kelime. Belki de roman yazsa yine yetmezdi. Sözcükler hisler sonucu oluşurdu ama bu sefer yazdığı sözcükler  bile yetmiyordu hislerini anlatmaya.
Zaten okunmayacaktı ki sahi neden yazmıştı? Okunmayacağını bile bile yazdıkları rahatlatıyordu aslında. Konuşurcasına yazmak günlüğüne yazmaktan daha iyi geliyordu ona. Bu yazılar onu rahatlatmakla yetinmemişti bir de ikilem kazandırmıştı. Hiç eksik kalmazdı hayatında ikilemler. Bu seferki ikilem okunmayacağının verdiği rahatlıkla yazdığı yazılar ile okunsaydı nasıl cevaplar alacağına dair biriktirdiği cevapsız sorulardı.
Sonuç olarak hayat ona hep iki yol sunuyordu. Bu yolun birisi hep cesaret istiyordu yazdıklarının okunmasını sağlayacak cesareti bulsa bu yolu seçerdi. Ancak ikinci yolu seçiyordu her zamanki gibi görünmez olmak. Görünmez doğulmaz görünmez olunurdu. Seçilirdi görünmez olmak. Cesaretsizlikti. Saklanmaktı hayattan. Aynı zamanda mutlu olmaktı. Hayattan saklanırken beklentisi olmazdı insanın. Beklentisiz olmak mutluluk getirirdi. Kısacası sadece yazıp kendini rahatlatmıştı ve mutlu kalarak hayatına devam edecekti. Mutluluk görünmez olmak anlamına gelse bile.

1 Ağustos 2014 Cuma

Susarak Konuşalım Mı?

"Konuşmak özlenilebilir bir duygu mu?" Aklından son zamanlarda geçen tek soruydu bu. Cevabını bulamıyordu. Zaten bayılırdı cevabını bulamayacağı sorular sormaya. Bazen düşünüyordu da ne çok soru vardı hayatında cevabını bilmediği. Cevaplamak istemiyordu belki de. Cevaplarsa önemini yitirecekti hayatında düzenli olarak yaptığı tek şey. Konuşmak istiyordu aslında sorularını kendine değil cevap alacağı insanlara yüksek sesle sormak istiyordu. Ama korkuyordu işte alacağı ya da alamayacağı cevaplardan, hayatının amacını kaybetmekten.
 Özlüyordu. Konuşmayı mı yoksa konuştuklarını mı özlüyordu? Ne tesadüf ki onu da bilmiyordu. Konuşmalı mıydı sırf özlediğinden yoksa susmalı mıydı derdini anlatmak için? "Susmak bir şeylerin anlatımıysa şüphesiz en anlamlı şeydir susmak." demiş Ahmet Telli bir şiirinde. O da hiçbir şey yapmadan sadece susarak anlatabilir miydi tüm dertlerini? Tüm kızgınlıklarını, kırgınlıklarını susarak hissettirebilir miydi? Ya özlemini? Susarsa daha mı anlamlı olurdu özlemek? Keşke korkmadan alabilseydi cevaplarını şu hayattan. Keşke sadece susarak konuşabilseydi hayatla.
İşte bir kez daha aynı hisleri farklı kelimelerle anlatmıştı günlüğüne. Susarak yazmıştı bir kez daha hislerini. Onu yapabiliyordu da ya diğeri? Diğerini de yapabilecek miydi? Susarak konuşabilecek miydi? Bak işte yine başlamıştı cevabını bilmediği hatta belki de hiç bilemeyeceği soruları sıralamaya..